Malum, ülkemiz son yıllarda dizi
yağmuruna yakalanmış durumda. Her kanalda, her saat bir dizi bulmanız mümkün.
Tutmayan diziler yavaş yavaş yayından kaldırılıp da “Aman, iyi oldu, dizi
sayısı azaldı.” diye sevinmeye fırsat bile kalmadan yerine fırından yeni çıkmış
diziler yerleşiveriyor. İzleyen var izlemeyen var, beğenen var beğenmeyen var. Tercihlere
saygımız sonsuz elbet. Bilgilendirme, aksaklıkları gösterme gibi iyi yanları da
vardır kimilerine göre. Hepsi kaldırılsın diye bir çabamız da yok. Kanalların tuzu
biberi ne de olsa… Benim takıldığım nokta biraz farklı…
Bir dizi-kolik olmasam da zaman
zaman izlediğim birkaç dizi oldu ve halen de var. Ve oralarda en çok dikkatimi
çeken şey, yaşanan aşk ilişkileri ve erkek karakterler. Birçok kadının içini
çeke çeke izlediği aşklar ve adamlar cirit atıyor dizilerde. Bir bakıyorsunuz,
öyle bir aşk ki, iki sevgili adeta havalarda. Yaşadıkları sorunlara ve
engellere rağmen asla birbirlerinden vazgeçmeyen insanlar, sonsuza kadar süren
ve bitmeyen aşklar… Adamlara bakıyorsunuz, yakışıklı... En önemlisi de öyle bir
karakter sahibi tipler ki, tuttuğunu koparan, sevgisinden ve sevdiğinden
vazgeçmeyen, kararlı, azimli, cesur… Say say bitmez özelliklere sahip. E, hal bu olunca izleyen iç çekiyor, yaşamak
istiyor, hayaller kuruyor… Ama dizi bitip de gerçek hayatla karşılaşınca, adeta
duvara tosluyor.
Maalesef Türk dizileri aşkları ve
dizi adamları ister istemez gönlümüzdeki beklenti çıtalarını yükseltiyor
farkındayım. Ama yine de bu ayrımı yapmaya çalışalım ne olur… Bazen ben bile
düşüyorum bu hataya. Bir bakıveriyorum bir dizideki adamı hayal etmişim… Sonra
toparlıyorum kendimi, topluyorum yerden hayallerimi ve gerçeğe dönüyorum
istemesem de…
Aslında yabancı dizilere
baktığınızda, gerçekçilik konusunda bizden çok daha başarılılar… Sevgi
bitebiliyor, ihanet oluyor, insanlar yeni bir hayata başlayıveriyor, affediyor,
vazgeçiyor… Kısaca hayatta ilişkilere dair olumlu olumsuz ne varsa hepsi en
gerçekçi haliyle anlatılıyor. Mesela tüm sezonlarını izlediğim bir dizi var:
GREY’S ANATOMY… Bir hastane dizisi olmasının yanı sıra, ilişkiler ve sevgiler
konusunda o kadar gerçekçi ki… İnsan izlerken çıkarımlar yapmadan ve düşünmeden
edemiyor… Tavsiye ederim. Bir de bizim dizilere bakıyorsunuz, bu konuda gerçekçilik
sıfır… Vıcık vıcık aşklar, sonsuz sevgiler, ölümsüz bekleyişler… Yaşam böyle
bir şey değil, kabul edelim…
Demem o ki sevgili hanımlar, Türk
dizilerinde yaşanan aşklar ne yazık ki sadece dizilerde kalacak kadar güzel. Ve
gerçek değil, senaryo gereği kurgulanmış hayal ürünleri… Gerçekte ne öyle güzel
aşklar mevcut ne de öyle dört dörtlük erkek karakterler… Normal standartlarda bir
aşkın bile zor bulunduğu bu dönemde dizi aşklarını istemek, düz yazıda bir şiir
tadını aramaktan farksızdır.
İki küçük lafım da bu yazıyı
okuma ihtimalini düşünerek beylere… Sevgili beyler, şu diziler bizim kadar
sizin de işinizi zorlaştırdı farkındayım. Sizlerden yüzde yüz öyle olmanızı
beklemiyoruz, bu büyük haksızlık olur. Ama ne bileyim kıyısından köşesinden
görüp de çıkarımlar yapmaktan bir zarar gelmez diye düşünüyorum… Birazcık ilgi,
sevgi, kararlılık ve sadakat… Detayları sayfalar alsa da bu dört kelime aklınızın
bir köşesinde kalsın olur mu… Bu konuyu diğer yazılarımda zaman zaman ele
alacağım, zira söylenecek söz çok…
Sevgiyle kalın… Ama gerçek
sevgiyle… :)
BAYAN AKREP
Yazınızı çok beğendim.Gerçekten de ortalık hayali karakterleri gerçek karakterlerde arayan insanlarla dolu. Hele de 24 saat güzel, bakımlı kadın isteyen erkeklere sesleniyorum.Yatağa bile makyajla giren kadınlar var artık...
YanıtlaSilçalışmalarınızda başarılar...