Bilgisayarımın
başına geçtiğimde belirsizlik denizinde yüzüyordum. Kafamda oluşan birkaç
düşünceden hangisini ele alıp yazacağıma karar verememenin karmaşasıyla vakit
geçirirken okuduğum bir yazı tüm kararsızlığımı bir anda yok etti. Okudum, bir
daha okudum, sonra bir daha…
Öylece
kalakaldım bir süre. Okuduğum her sözcük zihnimde başka sözcükleri
çağrıştırıyor, aklım yaşanmışlıklara yol alıyor, yüreğim de bu sözü sonuna
kadar destekliyordu. Hiç tereddüt etmeden “İşte bu!” dedim kendimce. Ne şekilde
yazar ne kadar detaylandırırım, hangi açılardan yaklaşırım bilemiyorum ama ben
bu sözü yazmalıydım.
Uzun
zamandan beri okuduklarım arasında, kadını en iyi anlatan söz bu oldu benim
için:
“KÖTÜ GÜNLERİNİ TEK BAŞINA ATLATMIŞ
OLAN KADINI, GÜZEL ŞEYLER VAAT EDİP KANDIRAMAZSIN.”
Bu kadar basitti işte… Düzeltilmeye
çalışılan ilişkilerde atlanan nokta, gözden kaçırılan gerçek buydu. En basit
haliyle “Hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” sözü, bu okyanusun bir damlası olabilirdi
ancak.
Sevgiyle, umutla ve mutlulukla
başlayan bir ilişki… Çeşitli sebeplerle yaşanan ayrılık… Ardından dökülen
yaşlar, kaybedilen umutlar, düşüp de yeniden ayağa kalkmaya çalışmalar… Dağılan
parçalarını tek başına toparlama, açılan yaralarını kendi kendine sarma
mecburiyeti… Yarınlara yeniden umutla bakabilme, kaldığı yerden devam edebilme
çabası…
Ve gün gelip tüm bu zorluklara
rağmen ayakta kalabilme… Zor da olsa başarabilme… Elbette unutulmaz hiçbir şey.
Yaşanan acı tatlı her şey mıh gibi akılda kalır. Sadece eskisi kadar acı
vermez, üzmez. Hatırlandığında acı bir tebessümle gelir geçer yüzlerden. Ama ayakta kalınır yine de...
Hayat bu ya, her şeye yeniden
başlayıp kendine yetebildiği noktada, kapanan eski defterin kahramanı gün gelir
çıkıverir karşısına. Yeni başlangıçlar talep eder, unutmak ve unutturmak ister
yaşanan ayrı günleri. Telafi etmeye hazırdır her şeyi, yeter ki o imkânı versin
ona sevdiği…
İyi de zaman acımasızca geçmiştir
ve hiçbir şeyi yerli yerinde bırakmamıştır. Kadın yüreğinde öyle büyük acılara
göğüs germiştir, kendi başına yetmeye o kadar alışmıştır ki… Yeniden aynı
şeyleri yaşamanın ihtimali bile onu çileden çıkarmaya yeter.
Yüreğinde kopan fırtınaları tek
başına dindiren, yalnız günlerini yine kendisiyle dolduran, kendi kendini
teselli eden, kendi kendine umut veren, bir enkaz gibi bırakılan ve yine o
enkazın altından tek başına kurtulabilen bir kadına… Hangi tatlı söz, hangi
vaat, hangi ikna kabiliyeti, geçmişe dair hangi anı, geleceğe dair hangi plan
yaşadıklarını unutturabilir? Her şeyin
düzelmesini istese de yapamaz. Çünkü yaşadıklarından öncesi ile sonrasında aynı
kadın yoktur artık… Eksilen yanlarını kendi çabasıyla dolduran, tek başına
ayakta kalmak ve mutsuzluklara tek başına göğüs germek zorunda bırakılan bir
kadın asla eskisi gibi olmayacaktır. İşte bu yüzden;
“KÖTÜ GÜNLERİNİ TEK BAŞINA ATLATMIŞ OLAN
KADINI, GÜZEL ŞEYLER VAAT EDİP KANDIRAMAZSIN.”
İyisi mi siz bir kadını kaybetmeden
önce defalarca düşünün. Olur da döndüğünüzde onu aynı yerde bulamama,
yitirdiklerinize kavuşamama ve yolunuza onsuz devam edebilme ihtimalinizin
hep var olduğunu bilin. Bilin ki, telafisi olmayan hatalar yapmayın. Bilin ki,
kadını gereğinden daha güçlü kalmak zorunda bırakmayın.
Sözlerimi yine aklıma gelen ve çok
sevdiğim bir alıntı ile bitirmek istiyorum. CAN DÜNDAR bir yazısında söylemiş. Çok
da güzel söylemiş:
Bir kadını ağlatırken çok dikkat
edin,
Çünkü Allah gözyaşlarını sayar…
Kadın, erkeğin kaburgasından
yaratıldı.
Ayaklarından yaratılmadı.
Öyle olsaydı ezilirdi.
Üstün olsun diye başından da
yaratılmadı.
Ama göğsünden yaratıldı.
Eşit olsun diye...
Kolun biraz altında,
Korunsun diye…
Kalp hizasında,
Sevilsin diye!..
BAYAN AKREP
bam teline dokunmak bu olsa gerek..kalemine ,yüreğine sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim...
YanıtlaSil