24 May 2013

YAN YANA (!)

Yer: Denize karşı bir kafe-çay bahçesi… En ön masada denizin kokusunu içine çeken, saçlarını rüzgarın dansına bırakmış güzel bir kız… Aksilik bu ya, aynı saatlerde bir derbi maçı oynanmakta. Onlarca erkek kafenin içerisine doluşmuş. Tezahüratlar, bağırarak konuşmalar, küfürler havada uçuşuyor. Genç kız, içeride kopan fırtınayı duymaksızın keyfini de, daldığı hayalleri de bozmuyor. Kim bilir, belki de bozmak istemiyor. Aklından neler geçiyor, ne hayaller kuruyor, hangi olmazları olur ediyor bilinmez. Bilinen tek şey, yüzünde garip ve istemsiz bir gülümseme… Yan masada oturduğum kırk beş dakika içerisinde kız hiçbir şey yiyip içmiyor, arada bir içeriye, bir o kadar da saatine bakıyor. Kimseye göstermek istemezcesine of çekiyor ağzını küçücük kımıldatarak. Denize bakıyor… Bakıyor… Bakıyor… Benim de ister istemez gözüm ona takılıyor. Neden böyle yiyip içmeden beklediğini, kimi beklediğini iyice merak ediyorum. Birbirimizden haberimiz olmadan ikimiz de bekliyoruz. Ben onun bu durumunun sebebini anlayabilmek için, o ise nedenini bilmediğim bekleyişine son vermek için…

Nihayet derbi maçı bitiyor. Bir taraf kızgın suratlarla, diğer taraf mutlulukla ama her iki taraf da bağıra çağıra çıkıveriyor birer birer içeriden. Sonra öyle bir şey oluyor ki… Kızın birden gözlerinin içi gülmeye başlıyor. Hafifçe gülümsüyor dudakları. Başımı yana çevirdiğimde formalı genç bir adamın ona doğru yürüdüğünü fark ediyorum. O da yarı tezahürat ederek, yarı kıza gülümseyerek oturuyor masaya. O an şimşekler çakıyor beynimde, yavaş yavaş anlıyorum olanları. Meğer bizim centilmenlik abidesi (!) gencimiz, kızı oracıkta bırakıp içeride bir buçuk saat bırakıp maç izlemiş. Erkeklerin istila ettiği o mahşeri kalabalıkta kaybolmuş, iki masa ötedeki sevdiğinin iki masa ötede olduğunu unutmuş gibi…

İşin bundan sonrası daha korkunç... Adam masaya oturunca kız biraz hareketleniyor, artık ilgilenilme sırası bana geldi dermişçesine. Ama adam maçın içinde o kadar kaybolmuş ki çıkamıyor bir türlü. Kız gözlerinin içine bakıp gülümsüyor, bir şeyler söylüyor. Adam içine düştüğü taraftarlıktan kurtulamıyor ne yazık ki. Sonra yanına adamın formalı başka bir arkadaşı oturuveriyor. İki arkadaş maçın kritiğini yapmaya başlıyor heyecanlı heyecanlı. Ve sonra üç çay söyleniyor masaya, futbol muhabbeti çay eşliğinde devam ediyor. Kızın umut dolu gözleri hüzne bırakıyor yerini, ama belli etmemek için çabalıyor. Tekrar denize bakıp dalıyor. Çaylar bitince de hesap ödeniyor ve gidiliyor. Adam, her ne kadar elini tutup yürüse de kızın, arkadaşı ile hararetli konuşmasını sürdürüyor. Yan yana ama bambaşka yerlerde olduklarından habersiz tutuyor eller birbirini. Kız, ne umduğu ilgiyi görebiliyor sevdiğinden ne de adam görebiliyor sevdiği kızın çırpınışlarını.

Olay o kadar açık ki fazladan çıkarımlara hacet olmadığını düşünüyorum. Elbette erkeklerin de kadınların da ilgilendikleri farklı alanlar var ve her iki taraf da buna saygı duymalıdır. Hatta ne bileyim birlikte maç izlemek de, birlikte film izlemek de zevklidir çoğu zaman. Gün gelir erkeğin ilgi alanları ön plana çıkar, başka bir gün kadının. Önemli olan saygı duyup ortada buluşabilmek…

Ama demem o ki, sevgili beyler, ilgilendiğiniz her neyse yanı başınızda gözlerinizin ta içine bakıp medet uman, gönlü sevgiyle dolu insanı unutuvermeyin bir köşede. Bir köşede kenar süsü gibi bırakılmak bir kadının içinde kim bilir neleri parçalar, neleri yok eder… Sevdiğiniz kadına yokmuş gibi davranıp bir hiç muamelesi yapmaktan uzak durun. Sevginize de sevdiğinize de zarar vermeyin…

Ve sevgili hanımlar, size de diyeceğim şudur ki, kendinizi bu tip durumlarda bırakmak mecburiyetinde kalmayın. Sizi içten içe bitiren bu hali yaşamanın, yaşayıp üzülmenin ya da yaşayıp yaptıklarından dolayı tartışma yaratmanın ne size ne de ona bir faydası dokunur. Öyle bir durumda başka bir şey yapın sizi üzmeyecek. Ne bileyim, birlikte maçı izlemek, biraz dolaşmak, kitap okumak, dostlarla iletişim kurmak gibi. Size değersizlik hissi vermeyecek bir şey…

Umarım anlatabilmişimdir düşüncelerimi…

Her iki tarafın da özgürlük alanını bilerek, ilgilerine saygı duyarak ama birlikte kaliteli zamanları paylaşarak sevgiyi yaşamanız dileğiyle… 

BAYAN AKREP 

23 May 2013

Erkek nasıl sevileceğini öğrenmek zorundadır.

Dünya erkek enerjisi ve onun hâkimiyeti yüzünden çıkan çatışmalardan, kavgalardan savaşlardan çok acı çekmiştir. Dengeye ihtiyaç vardır. Şu an yüzde doksan dokuz nispetinde erkek enerji vardır ve kadın ise sadece sınırlarda var olabilir. Bunu dengelemek için dişil enerjiler serbest kalmalıdır. Yegâne umut bundadır.
Erkek nasıl sevileceğini öğrenmek zorundadır. Erkek kalbin nasıl efendi olacağını ve zihnin ise sadık bir hizmetkâr olacağını öğrenmek zorundadır.


İçindeki erkek ve içindeki kadın birbirinin içinde kaybolduğunda, birbirinin içinde eridiğinde; artık ayrı olmadığında, tek parça haline gelmiş bir bütün olduğunda sen bir birey haline gelmiş olursun. Unutma, sen olduğundan başka bir şey olamazsın. Bu kalbinin derinliklerine işlesin: "Sen sadece olduğun şey olabilirsin, asla başka bir şey değil."


OSHO (ERKEK)


Evet erkek nasıl seveceğini öğrenmek zorundadır. Onun sevmeyi bilmeyen yüreğiyle yarattığı bu dünyada soluksuz kaldığımız zamanları düşündüğümde gerçekten de çıkış yolu erkeğin sevmeyi öğrenmesiyle olacaktır. 

BAYAN KOÇ

21 May 2013

BİR SÖZ...


Bilgisayarımın başına geçtiğimde belirsizlik denizinde yüzüyordum. Kafamda oluşan birkaç düşünceden hangisini ele alıp yazacağıma karar verememenin karmaşasıyla vakit geçirirken okuduğum bir yazı tüm kararsızlığımı bir anda yok etti. Okudum, bir daha okudum, sonra bir daha…
Öylece kalakaldım bir süre. Okuduğum her sözcük zihnimde başka sözcükleri çağrıştırıyor, aklım yaşanmışlıklara yol alıyor, yüreğim de bu sözü sonuna kadar destekliyordu. Hiç tereddüt etmeden “İşte bu!” dedim kendimce. Ne şekilde yazar ne kadar detaylandırırım, hangi açılardan yaklaşırım bilemiyorum ama ben bu sözü yazmalıydım. 

Uzun zamandan beri okuduklarım arasında, kadını en iyi anlatan söz bu oldu benim için:

“KÖTÜ GÜNLERİNİ TEK BAŞINA ATLATMIŞ OLAN KADINI, GÜZEL ŞEYLER VAAT EDİP KANDIRAMAZSIN.”

Bu kadar basitti işte… Düzeltilmeye çalışılan ilişkilerde atlanan nokta, gözden kaçırılan gerçek buydu. En basit haliyle “Hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” sözü, bu okyanusun bir damlası olabilirdi ancak.

Sevgiyle, umutla ve mutlulukla başlayan bir ilişki… Çeşitli sebeplerle yaşanan ayrılık… Ardından dökülen yaşlar, kaybedilen umutlar, düşüp de yeniden ayağa kalkmaya çalışmalar… Dağılan parçalarını tek başına toparlama, açılan yaralarını kendi kendine sarma mecburiyeti… Yarınlara yeniden umutla bakabilme, kaldığı yerden devam edebilme çabası…
Ve gün gelip tüm bu zorluklara rağmen ayakta kalabilme… Zor da olsa başarabilme… Elbette unutulmaz hiçbir şey. Yaşanan acı tatlı her şey mıh gibi akılda kalır. Sadece eskisi kadar acı vermez, üzmez. Hatırlandığında acı bir tebessümle gelir geçer yüzlerden. Ama ayakta kalınır yine de... 

Hayat bu ya, her şeye yeniden başlayıp kendine yetebildiği noktada, kapanan eski defterin kahramanı gün gelir çıkıverir karşısına. Yeni başlangıçlar talep eder, unutmak ve unutturmak ister yaşanan ayrı günleri. Telafi etmeye hazırdır her şeyi, yeter ki o imkânı versin ona sevdiği…

İyi de zaman acımasızca geçmiştir ve hiçbir şeyi yerli yerinde bırakmamıştır. Kadın yüreğinde öyle büyük acılara göğüs germiştir, kendi başına yetmeye o kadar alışmıştır ki… Yeniden aynı şeyleri yaşamanın ihtimali bile onu çileden çıkarmaya yeter.

Yüreğinde kopan fırtınaları tek başına dindiren, yalnız günlerini yine kendisiyle dolduran, kendi kendini teselli eden, kendi kendine umut veren, bir enkaz gibi bırakılan ve yine o enkazın altından tek başına kurtulabilen bir kadına… Hangi tatlı söz, hangi vaat, hangi ikna kabiliyeti, geçmişe dair hangi anı, geleceğe dair hangi plan yaşadıklarını unutturabilir?  Her şeyin düzelmesini istese de yapamaz. Çünkü yaşadıklarından öncesi ile sonrasında aynı kadın yoktur artık… Eksilen yanlarını kendi çabasıyla dolduran, tek başına ayakta kalmak ve mutsuzluklara tek başına göğüs germek zorunda bırakılan bir kadın asla eskisi gibi olmayacaktır. İşte bu yüzden;

“KÖTÜ GÜNLERİNİ TEK BAŞINA ATLATMIŞ OLAN KADINI, GÜZEL ŞEYLER VAAT EDİP KANDIRAMAZSIN.”

İyisi mi siz bir kadını kaybetmeden önce defalarca düşünün. Olur da döndüğünüzde onu aynı yerde bulamama, yitirdiklerinize kavuşamama ve yolunuza onsuz devam edebilme ihtimalinizin hep var olduğunu bilin. Bilin ki, telafisi olmayan hatalar yapmayın. Bilin ki, kadını gereğinden daha güçlü kalmak zorunda bırakmayın.


Sözlerimi yine aklıma gelen ve çok sevdiğim bir alıntı ile bitirmek istiyorum. CAN DÜNDAR bir yazısında söylemiş. Çok da güzel söylemiş:

Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin,
Çünkü Allah gözyaşlarını sayar…
Kadın, erkeğin kaburgasından yaratıldı.
Ayaklarından yaratılmadı.
Öyle olsaydı ezilirdi.
Üstün olsun diye başından da yaratılmadı.
Ama göğsünden yaratıldı.
                  Eşit olsun diye...
Kolun biraz altında,
                  Korunsun diye…
Kalp hizasında,
                  Sevilsin diye!..



BAYAN AKREP


20 May 2013

DİZİ Mİ GERÇEK Mİ?


Malum, ülkemiz son yıllarda dizi yağmuruna yakalanmış durumda. Her kanalda, her saat bir dizi bulmanız mümkün. Tutmayan diziler yavaş yavaş yayından kaldırılıp da “Aman, iyi oldu, dizi sayısı azaldı.” diye sevinmeye fırsat bile kalmadan yerine fırından yeni çıkmış diziler yerleşiveriyor. İzleyen var izlemeyen var, beğenen var beğenmeyen var. Tercihlere saygımız sonsuz elbet. Bilgilendirme, aksaklıkları gösterme gibi iyi yanları da vardır kimilerine göre. Hepsi kaldırılsın diye bir çabamız da yok. Kanalların tuzu biberi ne de olsa… Benim takıldığım nokta biraz farklı…

Bir dizi-kolik olmasam da zaman zaman izlediğim birkaç dizi oldu ve halen de var. Ve oralarda en çok dikkatimi çeken şey, yaşanan aşk ilişkileri ve erkek karakterler. Birçok kadının içini çeke çeke izlediği aşklar ve adamlar cirit atıyor dizilerde. Bir bakıyorsunuz, öyle bir aşk ki, iki sevgili adeta havalarda. Yaşadıkları sorunlara ve engellere rağmen asla birbirlerinden vazgeçmeyen insanlar, sonsuza kadar süren ve bitmeyen aşklar… Adamlara bakıyorsunuz, yakışıklı... En önemlisi de öyle bir karakter sahibi tipler ki, tuttuğunu koparan, sevgisinden ve sevdiğinden vazgeçmeyen, kararlı, azimli, cesur… Say say bitmez özelliklere sahip.  E, hal bu olunca izleyen iç çekiyor, yaşamak istiyor, hayaller kuruyor… Ama dizi bitip de gerçek hayatla karşılaşınca, adeta duvara tosluyor.

Maalesef Türk dizileri aşkları ve dizi adamları ister istemez gönlümüzdeki beklenti çıtalarını yükseltiyor farkındayım. Ama yine de bu ayrımı yapmaya çalışalım ne olur… Bazen ben bile düşüyorum bu hataya. Bir bakıveriyorum bir dizideki adamı hayal etmişim… Sonra toparlıyorum kendimi, topluyorum yerden hayallerimi ve gerçeğe dönüyorum istemesem de…

Aslında yabancı dizilere baktığınızda, gerçekçilik konusunda bizden çok daha başarılılar… Sevgi bitebiliyor, ihanet oluyor, insanlar yeni bir hayata başlayıveriyor, affediyor, vazgeçiyor… Kısaca hayatta ilişkilere dair olumlu olumsuz ne varsa hepsi en gerçekçi haliyle anlatılıyor. Mesela tüm sezonlarını izlediğim bir dizi var: GREY’S ANATOMY… Bir hastane dizisi olmasının yanı sıra, ilişkiler ve sevgiler konusunda o kadar gerçekçi ki… İnsan izlerken çıkarımlar yapmadan ve düşünmeden edemiyor… Tavsiye ederim. Bir de bizim dizilere bakıyorsunuz, bu konuda gerçekçilik sıfır… Vıcık vıcık aşklar, sonsuz sevgiler, ölümsüz bekleyişler… Yaşam böyle bir şey değil, kabul edelim…  

Demem o ki sevgili hanımlar, Türk dizilerinde yaşanan aşklar ne yazık ki sadece dizilerde kalacak kadar güzel. Ve gerçek değil, senaryo gereği kurgulanmış hayal ürünleri… Gerçekte ne öyle güzel aşklar mevcut ne de öyle dört dörtlük erkek karakterler… Normal standartlarda bir aşkın bile zor bulunduğu bu dönemde dizi aşklarını istemek, düz yazıda bir şiir tadını aramaktan farksızdır.

İki küçük lafım da bu yazıyı okuma ihtimalini düşünerek beylere… Sevgili beyler, şu diziler bizim kadar sizin de işinizi zorlaştırdı farkındayım. Sizlerden yüzde yüz öyle olmanızı beklemiyoruz, bu büyük haksızlık olur. Ama ne bileyim kıyısından köşesinden görüp de çıkarımlar yapmaktan bir zarar gelmez diye düşünüyorum… Birazcık ilgi, sevgi, kararlılık ve sadakat… Detayları sayfalar alsa da bu dört kelime aklınızın bir köşesinde kalsın olur mu… Bu konuyu diğer yazılarımda zaman zaman ele alacağım, zira söylenecek söz çok…
Sevgiyle kalın… Ama gerçek sevgiyle… :)


BAYAN AKREP 

Dante' den Aşk Üzerine Bir Alıntı...


"Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim bitkisel yaşam zihinsel yaşam... hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur... Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir."

Bayan Koç & Bayan Akrep

19 May 2013

BAŞLARKEN...


Kadınsan hissedersin… Kadınsan anlarsın… Kadınsan bilirsin… Yaşamda kadın – erkek her insan için zorluklar vardır; ama kadının etrafı adeta daha büyük zorluklarla çevrilidir. Bir eş, bir anne, bir abla… Kadındır işte, hayatta birçok mesleği ve misyonu üzerinde barındıran. Bu yüzdendir bin bir parçaya bölünüşü. Bu yüzdendir her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüşü. Çoğu zaman eleştirilir de. “Ne ister şu kadınlar?” diye sorar durur karşı cins birbirine. Ya da “Ah şu kadınlar…” diye şikayetlerin, sızlanmaların biri bin para…

Biz iki dost, yıllardır yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden, okuduklarımızdan, anlayabildiklerimizden ve anlayamadıklarımızdan yola çıkarak bu sayfada sizlerle buluştuk. Kadına dair iyi kötü her şeyi yazacağız kendimizce. Yaşadığı zorluklar, yaptığı yanlışlar, verilebilecek taktikler, ikili ilişkilerdeki haller, örnekler, tavsiyeler… Şu an aklımıza gelen ve gelmeyen, ortak paydası “kadın” olan tüm konuları anlatacağız dilimiz döndüğünce. Kah güleceksiniz yazdıklarımızı okurken, kah hüzünlenecek, kah öğrenecek…

Umarız iki dost çıktığımız bu yolda bizleri yalnız bırakmaz, sizler de eşlik edersiniz bize. Varsa yazdıklarımıza dair sizin de söyleyeceğiniz birkaç cümle, mutlaka ulaşın, bizimle paylaşın. Yazın ki, paylaştıkça çoğalalım…
En kısa zamanda yeni yazımızla sizlerleyiz…
İğneyi de çuvaldızı da batırmaya geliyoruz… Hazır olun… :)


                                                                                                          BAYAN KOÇ & BAYAN AKREP 

KADIN

Kimi der ki kadın 
Uzun kış gecelerinde 
yatmak içindir. 
Kimi der ki kadın yeşil bir 
harman yerinde dokuz zilli 
köçek gibi oynatmak içindir. 
Kimi der ki ayalimdir, 
Boynumda taşıdığım vebalimdir. 
Kimi der ki hamur yoğuran, 
Ne o,ne bu,ne döşek,ne köçek, 
Ne ayal,ne vebal 
O benim kollarım,bacaklarım 
Yavrum,annem,Kız kardeşim, 
Hayat arkadaşımdır. 

Nazım Hikmet Ran